23 Şubat 2016 Salı

Allahu Ekber Umut Olmalı

Allahu Ekber kelimesi şuan medyanında desteğiyle bazı kimseler tarafından savaş narası olarak biliniyor yada öyle bilinmek isteniyor. Bir yere bomba düşüyor ve Allahu Ekber...birinin kafası kesiliyor Allahu Ekber... bir insan öldürülüyor Allahu Ekber... Şimdi gidip sokakta Allahu Ekber diye slogan atsak direk şeriatçı(kötü manada) ilan ediliriz.

Peki bizim dinimiz savaşı mı savunuyor yoksa barışı mı? İslam barış dini deyip öylece bırakmayacağım. İslam evet barış dinidir. Fakat İslam sadece kağıt üzerinde bir barış dini değildir. Sadece bir slogan değildir. Hakikaten ama hakikaten bir barış dinidir. Peki delil nedir?
"İnnâ fetehnâ leke fethen mubina"(Muhakkak ki, biz sana apacık bir fetih ihsan ettik) Fetih Suresi 1.Ayet

Peki buradaki fetihten kastın bir yerin ele geçirilmesi midir? Hayır burda Allah'ın kastettiği fetih Hudeybiye Barış Antlaşmasıdır.
İbn-i Mesud(r.a)'un rivayetide bu yöndedir
"Siz fetih olarak Mekkenin fethini kabul ediyorsunuz. Halbuki biz asıl Fetih olarak Hudeybiye Sulhunu sayıyoruz"
Yukardaki ayetteki "apacık bir fetih" kelimesine dikkat edelim. Rabbimiz burdaki fetihin altını apacık kelimesiyle çiziyor. Aslında biz müslümanlar için en büyük fetih barış olmalıdır. Kur'an bunu istiyor bizden. İslam apaçık bir şekilde barış diyor. Bu yüzden şuanki durumu İslama dayandıramayız,  çünkü, dinimizi Kur'andaki gibi yaşayamıyoruz malesef, bu yüzden de dünya bu şekilde zaten. İslam'ın barış dini olduğu konusunda  yine Efendimiz(s.a.v)'in ve Kur'an'ın savaş ahlakını gösterebiliriz. Bu konuda Kur'an'ın ve Efendimiz(s.a.v)'in mükemmel bir anlayışı var; savaş hangi durumda hak olur, savaş esirleri, ganimetleri vs. fakat konu bu olmadığı için burada kesiyorum bunu.



Allahu Ekber bizim zihnimizde bir savaş narası, kafa kesme töreni değil belki bir umut, bir ışık bir nur olmalı, nasıl ki Kabe'yi yıkmaya gelen Ebrehe ordusu ebabil kuşlarının attığı küçücük taşlarla yenildi, nasıl ki küçücük bir beylikten Osmanlı İmparatorlğu oluştu, nasıl ki bir çekirdekten koca bir ağaç meydana gelmiş ise bizim içinde Rabbimizin vaad ettiği günlerin yeşereceği haktır. İster bu dünyada olsun ister ahirette mutlaka ama mutlaka biz inşAllah o vaade kavuşacağız. Allahu Ekber belkide bu olmalıdır. En düşkün zamanımızda Allahu Ekber deyip Rabbimizin Hz.Musa için denizi iki yardığı gibi bizede yeni yollar açacağı ümidi taşımalıyız.

O yüzden Allah büyüktür kardeşler. Allah bankalardan da büyüktür. Allah patrondan da büyüktür. Allah KPSS'den ÖSS'dende büyüktür. Allah Amerkan da, Rusya'dan da büyüktür. Allah dünyadan da büyüktür. Allah atom bombalarından da büyüktür, Allah sarin gazlarından da büyüktür, o atılan sinir gazlarından da. ALLAHU EKBER!
Devamını Oku »

21 Şubat 2016 Pazar

İstiklal Şairinin Evlatları



-Yıl 1991'de bir evin kiracıları kirayı ödeyemedikleri için sokağa atılırlar. Onlar İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy'un kızı ve torunlarıdır.
-Yıl 1985'de Üsküdar  Belediyesi emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken hastalanan zor ve bakımsız günlerin ardından gözlerini hayata kapıyan adamın cenazesi ortada kalmasın diye tüm masraflarını karşılar. O unutulan insan Mehmet Akif'in torunu Tahir Ersoydur.
-Yıl 1962 Cağaloğlundaki bir köşe yazarının odasını üstü başı bakımsız kirli sakallı biri girer adını söyledikten sonra yazardan kendisine yardım etmesini ister. Köşe yazarı karşısındakinin içler acısı durumundan büyük üzüntü duyar. Cüzdanını çıkararak istediği kadar para alması için adama uzatır. Oda uygun bir miktarda para alarak iki büklüm kaybolur gözden. Bir kaç ay sonra tek sütunluk bir gazete haberi çarpar köşe yazarının gözüne; İstanbul sokaklarında bir çöp bidonunun yanında bulunan bir cesetten söz ediliyordur. Fotografa dikkatle bakar ünlü köşe yazarı ve bu kişi para istemek için odasına gelen adamdan başkası değildir. Emin Ersoy'dur, yani M.Akif Ersoy'un oğlu Emin Ersoy... İşte sizlere İstiklal Marşı için devletin verdiği para ödülünü almayan ticarete alet olmasın diyede İstiklal Marşını kitabına almayan M.Akif Ersoy'un bizlere bıraktığı çocuklarının yaşamlarından birkaç dakika...

Çetin ALTAN
Devamını Oku »

16 Şubat 2016 Salı

Allah İyilik Yapanları Neden Cezalandırır?

Selamın Aleyküm :)

Öncelikle bu konu ile ilgili başta şunları dile getirmem gerekiyor;
Benim ve hiçkimsenin herhangibir kimseye sen cehennemliksin yada cennetliksin diyecek durumumuz yok. Herkes önce kendine bakmalı ve kendi yanlışlarını düzeltmeli nasıl daha iyi bir kul olurum diye arayış içinde olmalı. Ancak; bazen hakikaten ama hakikaten gerçek manada iyi olan insanlar ve kendi nefsim malesef dini konular mevzu bahis olduğunda bu yaptıkları iyiliklerin arkasına saklanabiliyor. "Benim kalbim temiz" gibi cümleler sıkça günlük hayatta duyduklarımız cümlelerdir. Yada bir insan mükemmel derecede iyi biri aynı zamanda mükemmel derecede tevazu sahibi olabilir. Ancak sorun şu ki İslamda iyilik kavramı ikiye ayrılıyor.
-Günlük hayatta yaptığımız iyilikler(yoksul doyurmak,yetime bakmak vs.)
-Asıl önemli olan ise Allah için yapılan dini iyilikler(Allah'ın emir ve yasaklarına uymak)



Alemlere Rahmet Efendimiz


Biz müslümanlar ve hatta bu islam dinine inanmayanların bile Hz.Muhammed(s.a.v)'e iyi bir insan değildi deme gibi bir şansları yoktur. Çünkü mükemmel bir merhamet sahibir bizim nebimiz. Siyer kitaplarına bakabilirsiniz, kendinden feragat ederek himayesine aldığı yetimlerin ve dulların, doyurduğu yoksulların, verdiği sadakaların haddi hesabı yoktur. Medine döneminde kendi boyu kadar genişlikte bir evi varken kendisine sadaka olarak getirilen erzak ve malların hepsini muhacirlere bağışlayan, hediyelerinin çoğunu muhacirlere sadaka olarak gönderen bir nebiden bahsediyoruz, kuşu ölen bir çocuğa baş sağlığına giden bir nebiden bahsediyoruz, kendisine hertürlü hakareti eden insanlara karşı en ufak bir kin beslemeyen bir nebiden bahsediyoruz ve bu nebinin ayakları şişene kadar Rabbisine namaz, şükür ve dûada geri kalmadığını biliyoruz. Sizce böyle bir insanın kalbinde en ufak bir kirlilikten söz edilebilir mi? E madem bu kadar iyi ve mükemmel bir merhamet abidesi o zaman neden ayakları şişene kadar namaz kılıyor?


Ebu Bekir Olmak Kolay Değil


Eba Bekir lafını duyunca içim ürperiyor, Hz.Ömer'in "Ebu Bekir olmak kolay değil" dediği mükemmel bir zat. Şu kısa kıssayı okuyalım;
"Ebu Bekir ve Ömer (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) arasında iyilik yapma konusunda hep bir rekabet vardı. Kim bir iyilik yaparsa öteki öğrenir ve bir adım öne geçmeye çalışırdı. Bir gün Hz.Ömer(r.a), Hz.Ebu Bekir(r.a)'un sabah namazından sonra evine dönmeden bir evde birkaç saat geçirdiğini fark etmişti. Bu olay günlerce devam edince Hz.Ömer(r.a) meraklanıp o eve girmeye karar veriyor. Bir sabah Hz.Ebu Bekir(r.a)'in evden çıktıktan sonra o eve girer. İçeri girince harektsiz yatağında yatan, gözleri görmeyen yatalak bir kadını görür ve hayretler içinde kalır. Meraklanıp hergün evine gelen adamı sorar. "Oğlum vallahi bilmiyorum o adam her sabah evime girer, temizler, yemeğimi pişirir, tek bir kelime konuşmadan gider" Ve Ömer dizlerini üzerine çökerek hüngür hüngür ağlar ve dudaklarından şu kelimeler dökülür "Ya Eba Bekir senden sonraki halefleri çok yordun..."

Şimdi bu mükemmel şahsiyete sahip Ebu Bekir'in kalbi kaskatımı ki ibadet etmekte hiç geri kalmıyor? 


İyilik Yaptığını Mı Zannediyorsun?


Bir diğer sorun ise bir hiç olan kendimizi birşey zannetmemizden kaynaklanıyor. Bir iyilik yapıp onunla övünüyoruz ama bir bakalım o iyiliği aslında biz mi yaptık? Şimdi bir yoksula para verip karnını doyurduğumuzu düşüneşelim; O yoksulu karşımıza kim çıkardı? Allah... O yoksula para vermek için kullandığımız eli kim yarattı? Allah... O yoksul ile karşılaştığımız mekanı kim halk etti? Yine Allah... O yoksula bizi para vermeye iten vicdanı içimize kim koydu? Allah... Peki sen ne yaptın kardeşim? Sen sadece cüzzi iradenle yardım etmek istedin o kadar... Şimdi o iyiliği aslında kim yaptı?...


İyi Ateistler Neden Sonsuz Cehenneme Gidecek?


Şimdi şöyle bir örnek düşünün; Mesela ben KPSS'ye hazırlanan bir öğrenciyim :) (malesef) gecemi gündüzüme katıyorum, çalışıyorum, çalışıyorum, çalışıyorum, hergün hergün hergün ve sınav günü geliyor ama ben sınava kayıt yaptırmayı unutmuşum... O çalışmam bir işe yaradımı? HAYIR... Aynen öylede bizim o çalışmalarımızın işe yaraması için iman tahtasına kaydımızı yaptırmamız lazım ki çalıştığımızın karşılığını alalım. Bir üstteki yazıda dediğimiz gibi iyiliklerin hiçbirini aslında biz yapmıyoruz, bizim yaptığımız sadece ama sadece istemek. İyilikleri Allah sayesinde yapabildiğimiz halde Allah'ı tanımazsak ve o yok diye onun bütün esmalarını örtüp herşey bir tesadüf dersek o cehennemi haketmiş olmaz mıyız?

Peki Müslüman olan herkes cennete mi gidecek? Buna Üstad Bediüzzaman çok güzel cevap veriyor. İman sadece Kelime-i Şahadetten ibaret değildir. İman her günah karşısında ruhun incinmesidir. Yani sen hertürlü günahı işliyorsun ama içinde zerre kadar bir haya ve pişmanlık yok o zaman senin o imandan bir hisseden yok kardeşim diyor Üstad manen. Efendimiz ne diyor bir hadisinde "Zina eden zina ettiği sırada mü'min olarak zina edemez, hırsızlık edende hırsızlık yaptığı sırada mü'min olarak hırsızlık yapamaz" Neden çünkü mü'min kimsenin kalbi bunlara karşı incinir ve o günahı yapsa bile sonrasında pişmalık duyar, haya eder. Buna bir örnekte Medine döneminden bir olayla verelim;
Uhud savaşı sırasında Kuzman adında bir adamın ne zaman ismi zikr edilse Efendimiz(s.a.v) "O cehennemliktir" demiştir. Sahabiler'de bu işin sırrını bir türlü çözemiyorlar.
Kuzman denilen bu adam harbin en şiddetli anında büyük kahramanlıklar gösterdi. Hatta İslam ordusu bozulup dağıldığı zaman kılıcının kınını kırdı, "Ölmek kaçmaktan hayırlıdır. Ey Evs hanedanı, sizde benim gibi şeref ve şan için çarpışınız" diye seslenerek müşriklerin arasına daldı. Birçoğunu öldürdükten sonra ağır yaralanıp kan revan içinde kaldı.
Sahabiler hala Efendimizin o sözüne anlam veremiyorlardı. Bunca kahramanlık ve cesareti müslüman safında gösteren bir adam nasıl cehennemlik olabilirdi. Anca Resulullah Kuzman'ın gerçek yüzünü Allah'ın bildirmesiyle biliyordu.
Ağır yaralanan Kuzmana koşan sahabiler "Tebrikler ey Kuzman! Cenneti müjdeleriz sana" diye tebrik ettiler.
Kuzman ise verdiği cevapla mahiyetini ortaya koydu "Ne diye beni tebrik ediyorsunuz? Benim maksadım şahadete ermek değildir. Dinin muhafazası hususu dahi asla hatrımdan geçmemiştir. Ben kavmimin gayreti ve Kureyşliler Medine hurmalıklarına zarar vermesinler diye çarpıştım" Sahabilir bundan sonra Efendimizin sözünün mahiyetini anladılar.

Yani müslümanlar safında cesurca savaşan bir insan olsak bile onu Allah için yapmıyorsak bir manada ifade etmiyor demektir.

Velhasıl kelam konuyu nasıl bitireceğim bilmiyorum ama son sözü yine O yani Allah söylecektir. Hüküm ve mülk sahibi O'dur. "Mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf edebilir."




Devamını Oku »

14 Şubat 2016 Pazar

[Kıssalar] Hz.Ömer'in Mum Kıssası


Birgün ashaptan biri Hz.Ömer'i halifelik makamında ziyarete gelir, selam verip musait bir yere oturur. Hz.Ömer selamı alır ancak misafiriyle hiç ilgilenmez. Sahabe bu duruma şaşırır fakat birşey söylemez. Hz.Ömer bir süre sonra işini bitirir ve yanmakta olan mumu söndürür başka bir mum yakar ve nihayetinde sahabeyle ilgilenmeye başlar. Sahabeyi hayretle Hz.Ömer'e sorar "Ya Ömer neden o mumu söndürüp diğer mumu yaktıktan sonra benimle ilgilenmeye başladın" diye sorar.
Hz.Ömer şöyle karşılık verir; "Önceki mum devlet hazinesiyle alınmış bir mumdu o yanarken kendi işlerimle meşgul olsaydım Allah katında ben sorumlu olurdum, senin devlet işi ile ilgili konuşmayacağını biliyordum.onun içn kendi birikimimden almış olduğum mumu yaktım ondan sonra seninle ilgilenmeye başladım."
Bu cevabı işiten sahabenin gözleri yaşarır ve ellerini kaldırarak, şöyle dûa eder; "Ya Rabbi Hattab oğlu Ömer'i bizim başımızdan eksik etme!"  
...
Devamını Oku »

12 Şubat 2016 Cuma

Hayrete Düşüren Sahabeler

Selamın Aleyküm arkadaşlar,
Geçen bir siyer kitabı okurken İslamın ilk yıllarında yeni müslüman olan bir avuç insanın, insanı hayrete düşüren durumunu fark ettim ve Kur'an, İslam ve Hz.Muhammed(s.a.v)'in hak olduğuna kendimce deliller ve dersler çıkarmaya çalıştım.

Herkes çok iyi bilir Çağrı filminde Hz.Bilal'in üzerine kaya basılma sahnesini daha sonra ilk kadın şehit olan Sümeyye'nin durumunu ve birçok müslümana edilen eziyetleri...

Düşünün sadece 30-40 kişisiniz ve insanı dehşete düşüren bir dönemde, ruhların ve kalplerin karardığı, hiçbir acıma duygusunun olmadığı bir kabile içerisinde yaşıyorsunuz. Ve bu insanlar hiç olmadık işkenceler görüyorlar o işkenceleri madde halinde sıralayalım;

-Suda boğdurulmalar,
-Vücudlarını kızgın demirlerle dağlamalar,
-Boyunlarına ip takılıp Mekke sokaklarında gezdirilmeler,
-Günlerce aç ve susuz bırakılmalar,
-Sırtları kızgın taş ve kum parçalarına sürttürülüp yaktırılmalar,
-Hz.Bilal'in ağzına kuru et koyup karnına kaya bastırrılır ve bayılıncaya kadar işkence edilirdi,
-Ammar bin Yasir'in üzerine demirden gömlek giydirilir kavrucu kızgın güneşte saatlerce bekletilir ve ilikleri eriyene kadar işkence edilirdi,
-En dehşet verici sahne ise bu işkenceleri yapanlar bu insanların babaları, kardeşleri, amcaları...



Evet böyle dehşetler içinde insanı hayrete düşüren şey ise aralarında bir tane bile dininden dönenin olmaması, bir tanesi bile Allah yoktur demiyor, bir tanesi bile bir anlık ye'se düşüp o vahşetten kurtulmak için onların şirk sözlerini ağızlarına almıyorlar ve meydan okurcasına"La ilahe illallah Muhammeden Resulallah!" diyerek belkide o işkencelere karşı kendilerine bir kalkan yapıyorlar. Sadece ama sadece Allah ve Resulüne sığınıyolar. Bizde de öyle mi? Belki biraz düşünmek lazım...

Ya, düşünün ya, kırk kişisiniz kırk! Ya içinizde galip gelmek adına nasıl bir umut olabilir? O kadar işkence altındasınız, size istedikleri zulümü yapıyorlar ve siz bir avuç insan olarak nasıl galip geleceğiz ümidiyle yaşayabilirsiniz? Vallahi İslamın hak din olduğuna inanmaya şu olaylar bile yeter, mücize armaya gerek yok! Azılı bir İslam düşmanı olan İtalyan tarihçi Leona Kaitano şu itirafı yapıyor "Hayret hayrettirki, aralarında bir tane bile dönek yoktur!"



Sadece namaz kılıyor diye bu işkencelere maruz kalan insanlardan ders çıkarmamız gereken bizim için dehşet verici konular var. Bu kadar işkence ve zulüm altındayken bile kendilerini Allah'a ve İslam'a adayan bu mükemmel insanlara mukabil bizler ise sabah namazına kalkmakta mırın kırın ediyoruz... Bırak sabah namazını diğer vakit namazlarına bile naz ediyoruz. Vakit namazlarını bile bırak müslüman toplum içinde Cuma gününü boş geçirenlerimiz bile var.
Bu dehşetli zamanda bile Rabbinden başka gidecek kapı aramayan bu insanlara mukabil bizler parayı bankalardan, kredilerden umarak Rezzak olarak onları bilip o bankalara kul oluyoruz.Ve sonra bu insanlarla aynı Cenneti arzuluyoruz... Vallahi nefsimize haykıralım bu hak değil! Daha Rabbimizi tanımadan onun vaadine sarılıyoruz belki tanısak vaadini değilde rızasını gözetirdik ve kalbimiz O'nun rızasını alâkaya alırdı.

Yazıyı Üstad'ın şu sözleriyle bitirelim "İslamiyet Güneş gibidir üflemekle sönmez, gündüz gibidir göz yummakla gece olmaz, gözünü kapayan yanlız kendine gece yapar."



Devamını Oku »

10 Şubat 2016 Çarşamba

Allah Yok Gibi Yaşamak

"Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız."(Kaf/16)

Bu zamanda en büyük sorunlarımızdan biride ayetin "ona şah damarından daha yakınız." kısmını bir slogan gibi dilimizden düşürmeyen bizler O yokmuş gibi nasıl yaşayabiliriz? Eşine dostuna karşı bile sadakat besleyen insan nasıl olurda Rabbini unutup o yokmuş gibi davranır?

Bir esnaf Allah onu görmüyormuş gibi davranıp işine nasıl hile karıştırabiliyor? 
Bizler Televizyonlardaki müstehçen görüntüleri nasıl olurda salonumuzun ortasına alabiliyoruz? Evin içinde anne babamız varken o müstehcen görüntüleri kapatıyoruzda Allah varken nasıl olurda rahat rahat izleyebiliyoruz? Yoksa bir ana babamızın varlığına inandığımız kadar bir Allah'ın varlığına iman etmiyor muyuz? Aslında lisanı halimiz ile bunu söylemiyor muyuz? İnsan her zaman diliyle konuşmaz, beden diliylede birşeyler anlatabilir mesela; bir insan eliyle git işareti yaptığı zamanda bu git demektir diliyle git dediğinde de yine bu git demektir. Aynen öyle de Anne babamız varken rahatsız olduğumuz günahlardan Allah bizi an be an gözetlerken rahat rahat o günahı işleyebiliyorsak aslında bir Allah yok demiş olmuyor muyuz? Yada şuan Allah beni izlemiyordur yahu gibi bir düşüncemiz mi var? 

Nasıl olurda şah damarınızdan daha yakın olan Allah bizimleyken sokaklarda harama bakabiliriz?


Haya


İbret Alınacak Haya Dersleri

-Sahabeler Allah bizi izliyor bizimle beraber diye oturup uzanmazlarmış bile. 
-Hz.Ali(r.a) tuvalete girdiği zaman utancından gömleğini kafasına kadar çekermiş.
-Hz. Osman evde ibriğini kaybeder hanımı yeni bir ibrikle gelir ve Hz.Osman(r.a) ağlamaya başlar hanımı sorar "Neden ağlıyorsun Ya Osman" ve tüyler ürperten bir cevap geliyor Ashabın haya abidesinden "Beni mahrem gören bir ibrikti şimdi ikincisi oldu ona ağlıyorum..." 

Bu örnekler üzerine daha ne denilebilirki, bizlerin sürekli ama sürekli yaptığımız ibadetlerin üstüne koymamız gerekiyor. Günde 5 sayfa Kur'an mı okuyoruz? 10 saya okumalı... 
Yılda birkez tefsir mi okuyoruz? İki olmalı...
Ayda iki defa kitap mı okuyoruz? Üç olmalı...
Bu hikayeleri okudukça insan yaptıklarının hiçbirşey olduğunu anlıyor. Kalplerin kaskatı kesildiği cahiliye devrinden bu kadar mükemmel şahsiyetlerin çıkması insanı hem düşündürüyor hemde ibret almaya itiyor.


"Hayanın azlığı küfürdür(inkar)" buyuruyor Resulullah(s.a.v)...
Baktığınızda ne alaka diyebiliriz ama meseleye şöyle bakalım;

Televizyonu açtık ve ekrana kötü bir görüntü geldi ve nefsin bu görüntüyü arzuluyor ve sende içinden diyorsunki keşke melaikeler beni izlemeseydi, keşke Allah'ın şuan yaptığımdan haberi olmasaydı. Ve bu hissiyat yavaş yavaş insanın kalbine küfür tohumunu ekiyor malesef. Artık gün geçtikçe ve günahın içine iyice düştükçe Rabb'siz bir dünya, arzulamaya başlıyor insan. O'nun göremediği bir dünya istiyor ve malesef imanını kaybediyor.

"Herbir günahta küfre giden bir yol vardır" diyor Üstad Bediüzzaman Said Nursi
Hakikaten öyle baktığımızda en ufak bir günah dahi işlesek o günah bizim ruhumuzu rahatsız ediyor. İçki içiyoruz veya haram olan başka birşeyi yapıyoruz ve ruhumuz daralıyor ve bu sıkıntıyı kalbimiz kaldıramıyor daha sonra ise şu düşünceler geliyor belkide akla "Keşke İslam diye birşey olmasa..." Aynen öyle eğer İslam dini olmasa rahat rahat günaha girebilecektik ve bizimde bizi izlediğine inandığımız bir Allah olamayacaktı. İşte haya bu yüzden çok önemli, hayası olan bir insan sağlam bir imana sahip olabilir diyebiliriz...

Allah bizleri O'ndan nasıl utanmamız gerekiyorsa öyle utanmayı nasip etsin... Amin
Devamını Oku »

8 Şubat 2016 Pazartesi

Bu Zamanın Putperestliği

Bulunduğumuz zaman diliminde bilmeden yada dikkat etmeden istediğimizin çok dışında bazı şeyler yapabiliyoruz. Malesef müslümanlar olarak birçok şeyi Cahiliyye dönemindeki putlar yerine koyduk. O zaman Lat ve Uzza vardı şimdiyse Kredi, Ev, Araba, Yazlık, Kışlık, Emeklilik vs... 

Belki okuyunca şaşıracağınız birşey söyleyeyim(Ben ilk öğrendiğimde baya şaşırmıştım). Kur'an-ı Kerim nazil olmadan önce Ebu Cehil'in lakabı Ebu'l Hakem idi yani "Bilgeliğin Babası", aralarında en bilge olan kişi o idi ve Mekke'ninde başında bulunuyordu. Birçok dili bilen ve konuşan bu adam aslında Hz. Muhammed(s.a.v)'i yalanlamıyordu. Allah'ın indirdiği ayetleri inkar ediyordu.  Bana rızkımı Allah değil ben kazancımı bu putlar sayesinde kazanıyorum diyordu. Bana mutluluk getiren bu putlar, beni üstün kılanlar ancak bu putlardır diyordu. Yani aslında bir Allah'ın varlığına inanıyor ama indirdiği ayetler onu bu dünyadaki malından, kazancından ve atalarının dininden edeceği için şirk ile taştan daha katı olmuş kalbi inanmak istemiyordu. Bir keresinde Efendimiz(s.a.v)'e hitaben şöyle demişti "Ey Muhammed biz seni değil senin getirdiklerini yalanlıyoruz" bunun üzerineyse şu ayeti kelime inzal olur "Ey Muhammed! Biz çok iyi biliyoruz ki söyledikleri elbette seni incitiyor. Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar." (En'am / 33) 
Bizde bu zamanda "Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir" ayetini yalanlayıp dünyaya tapar gibi yaşamıyor muyuz? Napıyoruz? Gidip varımızı yoğumuzu hayatımızı işimizin patronuna harcayıp zamanı bizim için halk eden Rabb'e bir saati çok görüyoruz. Sanki Rezzak olan patronmuş gibi işten güçten vakit ayıramıyoruz Allah'a. Böylece biz Hakk'ın ayetlerini yalanlayıp dünyaya tapıyoruz ve işte biz o Ebu Cehil oluyor muyuz olmuyor muyuz?



Sonra emeklilik var tabi emekli olacağım diye yine bir sürü çaba sarf ediyoruz ama Allah yine üçüncü dördüncü planda. Nedense ortalama ömrün 60 sene olduğu şu dünyada (10 senesi çocuklukla geçiyor bi 10 seneside uykuyla geçiyor) Allah için tek bir planımız yok. Hep emekli olayım, aman çocuğum büyüsün, aman üniversite bitirsin aman şöyle olsun aman böyle olsun derdindeyiz. Ha, ayrıca çocuk içinde planlar bu dünyalık o daha acı bir durum. Üniversite bitirsinde doktor olsun derdindeyiz, doktorların hali ortada anne baba zoruyla doktor olanlara bakın yüzünde en ufak bir tebessüm bile yok ve artık kimse kolay kolay hiçbir doktora güvenemiyor malesef. Şevkatli anneler oğulları okusun diye döverek okula gönderirler ama sabah namazına kaldırmazlar. Bu şekilde davranarak mutluluğun Allah'dan gelmediğini, bir iş olan, bize prestij kazandıracağına inandığımız doktorluktan bekliyoruz. İşte biz o Ebu Cehil oluyor muyuz olmuyor muyuz? Peki nasıl oluyoruz, işte biz Allah'ın ayetlerini dünyalık zevklere ve mallara satıyoruz ve bu putları Allah'ın önüne koyuyoruz. Kur'an'ın mücizevi kelimatları burayada dokunuyor ve Rabbimiz bize şöyle sesleniyor "...Âyetlerimi az bir fiatla, yani dünya menfaati karşılığında satmayın. Asıl Bana karşı gelmekten sakının." (Bakara / 41) 

 "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz. Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız."(Bakara / 278-279) ayetlerini inkar edip faiz alıp verenler bizler değilmiyiz? Hemde Allah ve Resulüne kafa tutarak, savaş açarak... Bu nasıl bir cesaret yahu, kime kabadayılık yapıyoruz abi? Allah'a mı? Resule mi? Aynen Allah ve Resule savaş açıyoruz resmen.  O zamanda müşrikler Allah ve Resulunu savaş açmışlardı, Allah'ın indirdiklerini yalanlayıp Efendimiz(s.a.v)'e etmedik hakaret ve küfür bırakmadılar, tebliğ ettiklerini yalanladılar yüzlerini putlara dönüp Resulullah'a ve tebliğ ettiklerine sırt çevirdiler. Aynen öyle de bizde Allah'ın bize bildirdiklerine sırt çevirip o zamanın müşrikleri gibi bu kredi ve faiz belasını kendimize put edinmiyor muyuz? Ve işte biz o Ebu Cehil oluyor muyuz olmuyor muyuz kardeşim? Ama dilimizde Allah'a inandığımızı söylüyoruz. Unutmayalım ki mahşer günü diller değil kapler konuşacak. 



 Peki bu kadar sorunun üstesinden nasıl gelicez? Bu debdebeli dünyada bu sorunlar ile nasıl başa çıkacağız? Çok şükür ki Rabbimiz var yanlız değiliz. Allah bize dünya mücadelesinde nasıl kurtuluşa ereceğimizi yine Kur'an ile bildiriyor. 
"Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz"(Ali İmran/103) 
  "Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir."(Bakara/2) 
"Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer."(A'lâ/14. Ayet)

Rabbim hepimizi Allah'ın nuruyla nurlanan insanlardan eylesin...
Son olarak Üstad'ın şu sözüyle bitirelim "Allah'ın nuruyla nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir"
Devamını Oku »

7 Şubat 2016 Pazar

Darül Erkam Nedir?

Bismillahirrahmanirrahim...
Öncelikle herkese Selamın Aleyküm :) 
Son derece klişe bir girişle kendimi tanıtayım;
Ben Furkan, 20 yaşımdayım ve Ankara'da yaşamaktayım. 
Öncelikle blog açma gereği neden duydum onu açıklayım bu arada bloğumuz islami içerikli olucak inşAllah :) İslamı yaşamaya çalışan biriyim ama yeteri kadar hiçbir zaman olmadı ve hep biryerlerden açıklar veriyorum malesef.  İç dünyamda bu konuda sürekli savaş veriyordum gerçek bir müslüman olabilme konusunda kendimi zorladığımı sanıyordum ama vakit namazları dışında malesef pek birşey yapamıyordum.(Sabah namazlarıda sekteye uğruyordu) Daha sonra bir süredir takip ettiğim Nouman Ali Khan adlı müfessirin bir videosunu izledim. "Mutluluk Arayışı"...
 
Üstad'ın videonun sonundaki şu sözler işte beni bu blogu açmaya itti. 
"Allah sizin paranıza, prestijinize, mükemmelliğinize, dünyada bıraktığınız etkiye bakmaz, sizin çabanıza bakar, Allah katında en değerlisi sarf ettiğiniz çabadır, para değil, etki değil, mükemmellik değil... Bunların hepsi gelir ama Allah'ın sende görmek istediği şey ne? "Çaba"... Hesap günü Allahın huzuruna çıkacak bazı peygamberlerin sıfır takipçileri olacak yani sıfır etkileri var demektir yani bir ümmeti olmayacak ama Allah onlara yinede cennetin en yüksek derecelerini verecek NEDEN? çünkü Allah onların "arayışlarına" sarf ettiği efora ve cesaretlerine saygı duyuyor. Bir fikir benimsememiz gerekiyor, sizler arayış içinde olmalısınız, Allah'ın huzurunda çabamız dışında hiçbir şeye sahip olamayacağız. Gençler söylediğimi iyi dinleyin lütfen, iyi düşünün bunu; Hayatınız ne ifade ediyor? Eğer hayatınız bir video oyunundan öbürüne geçiyorsa, hayatınız dizinin birinden bir diğerine geçip gidiyorsa... Neyin peşinde koşuyorsunuz? Assasin's Creed'de %100 sekronizasyonun varmış kimin umrunda? Bu dünyada ne değişiklik yapacak? Daha yüksek hedeflerin olmalı, bunu yapmaya başladığınızda ise Allah'ın size vereceği birşeyi söyleyeyim, Allah size mutluluk verecek. :) Eğer gerçekten iyi birşeylerin peşinde koşarsanız, hayatınız bir anlam ifade eder, hayatınız bir anlam ifade edincede bu size mutluluk verir. Hayatınızda bir arayışınız yoksa hayatınızda bir anlam bulamazsınız bu yüzden hiçbir zaman mutlu olamazsınız, ne kadar müzik dinlemişsin, ne kadar arkadaşlarınla takılmışsın, ne zaman hayatını yaşamışsın önemli olmaz, mutlu olamazsınız, hiçbir zaman tatmin olamazsınız, sürekli canınız sıkılır, sürekli kendinizden yana canınız sıkılır, bu arayışı benimsemelisiniz. Siz gençlerin inanılmaz derecede kovalamaca halinde olması gerekiyor. Bir diğeriyse  insanlar seni bıraktığın etkiye göre değerlendirir yani öğretmeninin senin sınava ne kadar çok çalıştığı umrunda olmaz ne kadar puan aldığın onu ilgilendirir. Biz insanların tüm gördükleri etkilerdir ve sonuçlardır, Allah ise çabaya göre yargılar, SubhanAllah! Ne kadarda harika bir Rab! Senin çabanı Allah'tan başka kimse takdir etmeyecek, o yüzden başka insanlar küçümsüyor diye sakın sende çabanı küçümseme. İnsanlar çabanı takdir etmedi diye "O kadar çabam hiçbirşeye değmedi" diyorsun. Allah'a göre değdi!" 
Evet gerçekten Allah'a göre değidi çünkü ayeti kerimesinde şöyle buyuruyordu  "Ve çabası yakında görülecek..." 
Biryerden başlamak gerekiyordu bende bu yolu kendime seçtim. Eğer yazarsam; araştırırım, çaba sarf ederim ve birşeylerin peşinde olurum diye düşündüm. Vasat bir müslüman olmaktan çıkıp bir arayışı benimsemem gerektiğini o videodan sonra anladım ve bu blog ile birlikte araştırmaya devam ediyorum. Darül Erkam ise Efendimiz(s.a.v)in ilk 40 müslümana tebliğ verdiği yerdir. İlk ışığı o insanlar küçücük bir evde buldular umarım bende o ışığı yakalayabilirim... Dua ile iyi günler :)
Devamını Oku »